Yunus ’un Başarısı Çağlar Sonrasına Sesini Duyurmasındadır
İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Türk Dil Kurumunun (TDK) Yunus Emre ve Türkçe yılı etkinlikleri kapsamında düzenlenen panele ev sahipliği yaptı.
Moderatörlüğünü İKÇÜ Rektörü Prof. Dr. Saffet Köse’nin yaptığı panele, Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Gürer Gülsevin ve Türk Dil Kurumu Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Hayati Develi konuşmacı olarak katıldı. Programı dekanlar, akademisyenler ve öğrenciler de izledi.
İKÇÜ Rektörü Prof. Dr. Saffet Köse, bugün Türkçe’nin dünya dili olmasında Yunus’un etkisinin yadsınamayacağını vurguladı. Dünyanın neresine gidilirse gidilsin Türkçe ile karşılaşıldığını kaydeden Prof. Dr. Köse, “Günümüzde sadece Türkçe konuşarak Balkanlar başta olmak üzere Avrupa’nın büyük bir bölümünde gezebilir, rahat biçimde de yaşayabilirsiniz. Aynı şekilde bu durum, Orta Asya ve Ortadoğu için de geçerli. Bu coğrafyaları gezerken Anadolu'daki bir halk türküsünün Balkanlarda, Orta Doğu'da, Kafkaslarda ve Orta Asya'da söylendiğini görürsünüz. Bizim kültürümüzdeki pek çok yemeğin aynı ya da benzer adlarla ifade edildiğine şahit olursunuz. Türkçe’yi bir sanat ve edebiyat dili olarak kullanmakta Yunus’un mahareti kendisinden sonraya da ışık tutmuş, hatta Türkçe bir san'at inceliğine ve söyleyiş gücüne dönüşmeye bu sayede başlamıştır. Yunus Emre, sesi çağları aşan şiirleriyle Türk Edebiyatının ölümsüz isimlerinden biridir. Türk tasavvuf edebiyatının, dönemin gelenek, görenek ve anlayışının günümüze gelmesinde Türk dilinin ve Anadolu Türkçesi'nin sanat ve edebiyat dili haline gelmesinde son derece büyük katkılarda bulunmuştur. Yunus Emre, içinde yaşadığı toplumun her üyesinin sesi olmuş, başarısı çağlar sonrasında duyulur ve takdir edilir hale gelmiştir. ” dedi.
Coğrafyamızdaki Değerler Anadolu İrfanı’nın Nüvesini Oluşturur
Coğrafyamızdaki değerler ve değerliler birikiminin sonucu olarak Anadolu irfanının oluştuğunu belirten Rektör Prof. Dr. Saffet Köse, son yıllarda dilimizi korumaya yönelik çabalarını da takdirle karşıladığımı ifade etti. Prof. Dr. Köse, “Anadolu irfanı öyle bir değerler ve değerliler birikiminin sonucudur ki; içinde Kaşgarlı Mahmut, Yusuf Has Hacib, Nizami-i Gencevi, Yunus Emre, Ahmet Yesevi, İbn Arabi, Mevlana Celaleddin’i Rumi, Gazali, Farabi, Kâtip Çelebi, Fuzûlî, Molla Câmî, Mehmet Akif, Necip Fazıl ve daha birçok değerli ismin etkisi açık biçimde kendini gösterir. Bu irfan öyle bir irfandır ki alaylının mektepliye örnek olmasını ifade eder, mekteplinin de edindiği bilginin ötesinde bir anlayışı ve algılayışı içine alır. Yine bu öyle bir irfan ve öyle bir bilmek ya da anlamaktır ki Allah'ın gizli sırlarına ve nesnenin gerçekliğine tefekkür etmek yoluyla erişmeyi mümkün kılar.” diye konuştu.
Devlet O Dilin Kaderini Belirler
TDK Başkanı Prof. Dr. Gürer Gülsevin konuşmasının başında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, "Yunus Emre'nin 700'üncü vefat yılına istinaden 'Dünya Dili Türkçe' adıyla bir seferberlik ilan ediyoruz." sözlerine atıfta bulunarak Türkçe dilinin üst düzeyde desteklenmesinin önemine değindi. Prof. Dr. Gülsevin, “Devlet adamlarının dile hassasiyet göstermesi o dilin kaderini belirler. Cumhurbaşkanımız 2017 yılında da ‘Dilimiz Kimliğimizdir’ başlığıyla Türk Dili yılı ilan etmişti. Bu hassasiyet eğer dilinizi kaybederseniz yok olursunuzu içinde taşıyan bir hassasiyettir. Cumhurbaşkanımız kirlenen, yabancılaşan bir ortamın olduğuna işaret etmek istedi Bu kirlenmeye ne zaman devlet el atarsa o zaman başarı sağlanabilir. Gazi Mustafa Kemal’de Osmanlının son dönemlerdeki dildeki yabancı unsurların çok olmasına karşı tepkilerini dile getirmişler ve Cumhuriyetin başlangıcında önemli bir mesafe alınmıştı.” dedi.
Türkçe Bir Dünya Dilidir
Türk kelimesinin sadece bir etnik addan da ibaret olmadığını aktaran TDK Başkanı Prof. Dr. Gülsevin, Türklerin tarihin her döneminde diliyle de var olduğunu örneklerle anlattı. Prof. Dr. Gülsevin, “Türk bir millet adıdır. Millet de her türlü sitenin üstünde ayrı bir kavramdır. Tarihin neresinden bakarsanız bakın Türk coğrafyasını görürsünüz. Nasıl bir ırmak gittiği tüm coğrafyayı etkiliyorsa, Türkleri de buna benzetebiliriz. Her gidilen yerden, coğrafyadan dillerini öğrenmişiz, yemeklerini öğrenmişiz hayat tarzlarını öğrenmişiz. Coşkun bir sel haline gelmişiz. Irmaklar gezdikleri yerleri de besler. Bizde tüm medeniyetleri beslemişiz. Yayıldığı coğrafya ile tarihi ile nüfusuyla, nüfuzuyla, bütün dünyaya tüm medeniyetlerin içinde yayılmış olan Türkçe bir dünya dilidir.” diye konuştu.
Sibirya’dan Avrupa İçlerine Kadar Her Coğrafyada Varız
Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurulmasının önemine de değinen Prof. Dr. Gülsevin, dünya dili Türkçe’nin zenginliğine dikkat çekti Prof. Dr. Gülsevin, “Türk Devletleri Teşkilatı ile tüm dünyaya hepimizin Türk olduğunu devlet başkanları nezdinde telaffuz etmiş olduk. Dünyada altı bin dil var diyorlar dilbilimciler. Bu diller konuşma dilidir Bunların bazıları edebi yazı dili haline gelmiştir. Dünyada kabul edilen 193 devlet var. Geri kalan 5900 dili devlet dili olamamıştır. Bazı devletlerin devlet dili de İngilizce, Almanca, Fransızca. Biz dünya dili Türkçe diyoruz. Türk dilini yedinci asırdan bu yana devlet dili ve edebi dil olarak görürsünüz. Kâşgarlı Mahmud, anıtsal eseri Dîvânu Lugâti't-Türk'ü yazmış. Demek ki eskiye uzanan bir devlet dilimiz var. Yazı dili olarak da sekizinci asıra kadar giderseniz tarihi metinleri görürsünüz. Avrupa kendi medeniyetini Yunan medeniyetine dayandırır. Yunanlılar yarımadada yaşadılar. Arada bu tarafa geldiler. Her geldiklerinde ve en son olarak 9 Eylül’de püskürtüldüler. Onlar dar bir coğrafyada kalarak o dar coğrafyayı beslediler. Türkçe Sibirya’dan Avrupa içlerine kadar tarihin her döneminde tüm coğrafyaları besledi. Kelime veriyorsunuz ve alıyorsunuz. Bu bir zenginliktir. Özellikle Balkan ülkelerinde Türk dizileri çok izleniyor. Mesela o dizileri izleyenler Türkçede ne kadar çok Arnavutça kelime var diyor. Hırvatistan’a gidin aynı şeyleri duyarsınız.” dedi.
Hayatın Merkezine İlâhî Aşkı Kor
Türk Dil Kurumu Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Hayati Develi de Yunus’un aşkının başka bir boyutta değerlendirilmesi gerektiğini eserlerinden örneklerle dile getirdi. O’nun eserlerinin âdemi Allah’a yaklaştıran bir aşkla dolu olduğunu ifade eden Prof. Dr. Develi, “Yunus bir aşk şairidir. O’nun aşkı ilahi bir aşktır. Dünyada aşksız âdem yoktur der. ‘Aşksız âdem dünyada belli bilin yok durur. Her biri bir nesneye sevgisi var aşıkdur. Çalabın dünyasında yüz bin türlü sevgi var. Kabul et kendzüne gör kangısı layıkdır…” der. Herkesin bir sevgisi vardır, kiminin markaya, kiminin makama, kiminin paraya, lükse, kiminin son model telefona... Tabi iki onun sevgisi, onun dediği aşkı farklıdır. Her insan evrende bu aşkı arıyor. Bazısı başka bir insanda, kimi makamda, kimi parada, sanatta edebiyatta sanatçı eserlerinde bu aşkı arıyor. Yunus, hayatın merkezine aşkı; İlâhî aşkı kor. Karşı cins aşkı kişide başlar kişide biter, ya da nesnede biter. Bu Leyla ile Mecnun’da da böyledir. O aşkın bir varlığa; Allah’a âşıktır. Aşk, makam-ı âlî’dir. İşte Yunus eserlerinde insanlara bu evrensel olan aşkı ve güzellikleri sunmaya çalışır. Yunus en temel eseri olan Risalet’ün-Nushiye ile, Kur’an’da Ahsen-i takvim diye tanımlanan gerçek insan; eşref-i mahlûkat olan insan olmak için ne yapmak gerekir onu anlatmaya çalışır.” şeklinde konuştu.
İlim İlim Bilmektir, İlim Kendin Bilmektir
“İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir…” veciziyle, evrenin mükemmelliğinin Allah’a yakınlaştıran unsurlarıyla aslında insanın yaratılması ile ilgili süreçlerin birbirine bağlantılarını paylaşan Prof. Dr. Hayati Develi, “ Bu ifadeyle aslında insanın var oluşunu sorgulanması gerektiğini anlayabiliriz. Kendinin nasıl yaratıldığını bilmek seni Allah’a yakınlaştırır. O’nun bu gücü karşısında hayran kalıyorsunuz, Rabb’a ulaşıyorsunuz. İnsan beyni bir bilgisayar gibi aslında. Biz kendimiz mikro varlığımızı tanıdıkça evreni de tanımış oluyoruz. En basit anlamda bu âlemdeki, kozmozdaki eşsiz düzeni görmek gerekir. Bu mükemmellik bir patlama ile olamaz.” dedi.
Entelektüeller Olarak Yunus’u Gençlere Tanıtmamız Lazım
Yeni nesillerin geçmişini bilmemesi, Türkçesinin zayıf olması, teknolojiye düşkünlüğü konusunda eleştirildiğini söyleyen Prof. Dr. Hayati Develi, “Bu neslin de farklı bir dili var. Bizim kültürel devamlılığı sağlamamız açısından onlara nasıl Yunus’u anlatabilirizi çözmemiz lazım. Onun eserlerinde akıl galip gelir, sabır, sevgi galip gelir. Bugün yaşasaydı Yunus mükemmel bir senarist, yönetmen olurdu. Bunu size anlatmam için O’nun eserlerini, Risalet-i Nushiyye’sini okumanız lazım. Bizim entelektüeller olarak O’nu yeniden okuyup bugünün kültürünün asli unsuru haline getirmemiz lazım. Eserlerini arka metinlerle yorumlayarak okumak kültür dünyamızı zenginleştirecektir.” ifadelerini kullandı.
Soru-cevap kısmıyla devam eden panel, Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Gürer Gülsevin ve Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Hayati Develi’ye hediye takdimiyle son buldu.