İKÇÜ’de 750’nci Vuslat Yıl Dönümü Programı
Türk-İslam düşünürü ve mutasavvıf Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin “750’nci Vuslat Yıl Dönümü Uluslararası Anma Törenleri (Şeb-i Arus)” kapsamında, İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) İlahiyat Fakültesi ile Sanat ve Tasarım Fakültesince ortaklaşa anma programı düzenlendi.
UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesinde yer alan, yüzlerce yıldır tüm dünyada hoşgörü ve barışın sembolü olarak kabul gören tasavvuf âlimi Hazret-i Mevlana için yapılan anma programı, Rektör Prof. Dr. Saffet Köse’nin oturum başkanlığını üstlendiği panelle başladı.
Programda, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden Prof. Dr. Himmet Konur ‘Mevlânâ’da Âlem ve İnsan Tasavvuru’, İKÇÜ İlahiyat Fakültesinden Doç. Dr. Hamide Ulupınar ‘Mevlânâ’da Bir Bilgi Kaynağı Olarak Hikmet' ve Dr. Öğr. Üyesi Abdullah Kuşlu ‘Mevlânâ’da Ölüm/Vuslat Düşüncesi’ başlıklı sunumlarıyla panelist olarak yer aldı.
Gönüller Sultanı ‘Mevlana’
Panelin açış konuşmasını yapan Rektör Prof. Dr. Saffet Köse, Hz. Mevlânâ Celâleddin’i Rumi’nin zamanın sınırlarının ötesinde bir irfan kaynağı olduğunu ifade etti. Mevlana’nın düşünceleri ve eserleri ile bütün zamanları ve insanları kapsayan evrensel bir miras bıraktığını kaydeden Prof. Dr. Köse, “Hazreti Mevlâna, yaratana gönül veren, bütün dünyadaki yaratılanları yaratandan ötürü sevmeyi öğreten, ölümü bir ‘Şeb-i Arus’ olarak anlatan, insan yaratılmışların en şereflisidir düsturuyla; her dilden, her dinden, her renkten insanı kucaklayan sevginin, barışın, kardeşliğin, hoşgörünün sembolüdür. O bütün insanlığı kucaklamış; günümüze ve geleceğe ışık tutan düşünceleri, insana ve yaşama ilişkin derinlikli söylemleri ile gönüller sultanıdır” dedi.
Şems’ten Sonra Ham İken Pişmiş ve Yanmıştır
Panelistlerden Prof. Dr. Himmet Konur, Mevlana’nın yazım ve düşün hayatının “göç” kavramı çerçevesinde şekillendiğini, eserlerinde yolda olmaktan çok şey çıkardığının görüldüğünü belirtti. Mesnevi’nin medeniyetimizdeki önemli yerinden bahseden Prof. Dr. Konur, “Hazreti Mevlana’nın Âşıklar Divanında, ’Eğer güneş ve ay, dönüp durmasalardı, sağır kayalar gibi oldukları yerde durabilselerdi, ne güneş ışıklar saçarak dünyayı aydınlatır, ne de ay ışığı geceleri hoş bir şekilde nurlar saçardı' der. Eserlerinde O’nun iyi bir gözlemci olduğunu da görmekteyiz. Ayrıca ney metaforu da önemli. Neyden o güzel sesin çıkması için içinin temizlenmesi gerekiyor. Burada kastedilen kâmildir. O’nun hayatında ilk olarak babası, sonrasında Seyyid Burhaneddin Tirmizi ardından Şems-i Tebrizî, Rûmî ve Mesnevî'yi yazmasına vesile olan müridi ve halifesi Çelebi Hüsâmeddin Hazretleri’nin tesirini görmekteyiz. İlk bilgileri babasından yakın çevresinden almıştır. Burhaneddin Tirmizi gözetiminde tasavvuf eğitimi almış ve 5 yıl medresede hocalık yapmıştır. Şems-i Tebrizî ise gönlündeki ilahi aşk ateşini tutuşturmuştur. Şems’ten sonra ham iken pişmiş ve yanmıştır” diye konuştu.
Hikmet, Müminin Kaybolmuş Devesi Gibidir
İKÇÜ İlahiyat Fakültesinden Doç. Dr. Hamide Ulupınar, bilgi, marifet ve hakikate ulaşmak için hikmet sütünün içilmesi gerektiğini aktaran Mevlana’nın eserlerinde hikmet kavramına bolca işaret ettiğini söyledi. Bu kavram üzerinden Kuran- Kerim’in hikmet bilgisine talip olmanın önemini Mevlana’nın eserlerinden örnekleyen Doç. Dr. Ulupınar,"Can, hikmete, bilgilere; ten ise bağa, bahçeye, üzüme meyleder diyen Mevlana, hikmeti, müminin kaybolmuş devesine benzetir. Hikmet, insanı bilen yapar. Burada hikmet bilgidir. Mümine göre Allah’ın her işinde bir hikmet vardır. Kul ise vasıta olmak için aklını kullanmalıdır. Boğazı ve bağırsakları arasında tutsak olmamalıdır. Hikmeti kullanmak kişinin çabasına bağlıdır” dedi.
Dünya Hayatı Bir ‘Gurbet’tir
‘Mevlânâ’da Ölüm/Vuslat Düşüncesi’ üzerine konuşan Dr. Öğr. Üyesi Abdullah Kuşlu da Mevlana için dünya hayatının bir ‘gurbet’ olarak tasavvur edildiğini belirtti. İnsanın dünya hayatının 'elest' bezmi ile başlayan bir yolculuğu olduğunu, Mesnevi’nin başında buna işaret edildiğini söyleyen konuşan Dr. Öğr. Üyesi Kuşlu, “O bu dünya hayatında bir gurbettedir. Asli vatanından ayrılarak bu dünyaya gelmiştir. Bir beyitinde, ‘Allah Âlemi lûtfetmek için yarattı. Ayrılık bile, onun kahrından doğmakla berber vuslatın kadrini bilmek içindir. Bu suretle diler ki ayrıldığı, canın kulağını bursun, onu tedibetsin de can, vuslat günlerini bilsin’der. Mevlana dünya hayatını, dar bir çarıkla geniş bir ovada yürümek gibidir diye anlatır. Burada çarık, insanın dünya hayatında karşılaştıkları zorluklara, geniş ova ise rahmete tekabül eder. Bu dünyada rahmet ve zahmet bir aradadır. Ama rahmet daha ağırdır. ‘Dünya hayatı bir mahkeme koridoru gibidir, biz ise şahitlik etmek için bekliyoruz’ der. Burada ilahi adaletin tecellisini çağrıştırır. Eserlerindeki ölmeden önce ölmek tabiri ile kişinin nefsi ile hesaplaşmasının önemine değinir, ölümden korkmanın boşunalığını ifade eder. Bu aslında kişinin kendiyle yüzleşmesinden korkmasıdır. Kamilin bu yolculuğu ölümle, Şeb-i aruzla tamamlanacaktır” şeklinde konuştu.
Programın sonunda Sanat ve Tasarım Fakültesince düzenlenen vokallerde, İKÇÜ İlahiyat Fakültesinden Dr. Öğr. Üyesi İhsan Sütşurup ile Bilal Saygılı Cami İmam Hatibi Ahmet İnce’nin yer aldığı, kanunda Sanat ve Tasarım Fakültesinden Prof. Dr. Ömer Özden, ritimde Doç. Dr. Serkan Çelik, yaylı tanburda Doç. Dr. Cem Çırak, udda Doç. Dr. M. Yalçın Öztüfekçi, neyde YL öğrencisi Ferhat Savaş tarafından icra edilen Mevlevî Musikisi Dinletisi beğeniyle takip edildi.
Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin “750’nci Vuslat Yıl Dönümü Haftası kapsamında Sanat ve Tasarım Fakültesince hazırlanan, "Aşk-ı Vuslat 750’nci yıl dönümünde Mevlana” temalı sergi de hafta boyunca Fuaye Alanında açık kalacak.